22 Aralık 2007 Cumartesi

resat nuri guntekin

Reşat Nuri Güntekin ( 26.11.1889)- (07.12.1956)
25 Kasım 1889 tarihinde İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ ni bitirdi (1912). Bursa’ da başladığı (1913) öğretmenlik hayatına çeşitli okullarda devam etti. Milli Eğitim müfettişi (1931), Çanakkale milletvekili (1933-43), Paris Kültür Ateşesi ve emekli (1954) oldu, kanser tedavisi için gittiği Londra’ da öldü. İstanbul’ da Karacaahmet Mezarlığı’nda gömülü.Yazı hayatına Birinci Dünya Savaşı sonlarında (1917) başlayan, ilk eseri de Eski Ahbap (uzun hikaye) 1917’ de basılan Reşat Nuri, 1918’ de tiyatro eleştiri ve araştırmaları yayımlarken bir yandan da hikayeler (Şair Dergisi, 1918/19; Nedim Dergisi, 1919; Büyük Mecmua, 1919) yazıyordu. Çalıkuşu’ nun Vakit gazetesinde tefrikasıyla (1922) geniş bir ün kazandı. Çok hareketli bir eser olan Çalışkuşu’ nda Anadolu, ilk idealist ve aydın kızı Feride’ ye kavuştu, geniş ölçüde romana girdi. Bu roman az okumuş ve aydın, iki sınıfı da, doğal ve canlı diliyle kendine bağladı. Reşat Nuri’ nin hemen bütün romanlarında dekor olarak taşra kasaba ve şehirleri çevre, tip, çeşitli problem ve görüşleriyle Anadolu atmosferi görülür. Romanlarında sosyal ve hissi konuları işleyen yazar, küçük hikayelerinde bunların yanına mizahı da eklediYazdığı, çevirdiği, kitap biçimine girmiş veya dergi, gazete sayfalarında, tiyatro repertuarlarında kalmış tüm eserlerinin toplamı yüzü bulur; bunlardan 19 tanesi telif romandır, 7 tanesi hikaye kitabı. Yazdığı, çevirdiği, uyarladığı, oynanmış, basılmadan kalmış oyunlarının sayısı roman ve hikaye kitaplarının sayısını da aşar. 7 Aralık 1956’da Londra’da öldü.ESERLERİHikaye kitapları: Tanrı Misafiri (1927), Sönmüş Yıldızlar (1927), Leyla ile Mecnun (1928), Olağan İşler (1930), vb.Gezi yazıları: Anadolu Notları (ilk cildi 1936; ikinci cildi 1966).Oyunları içinde en ünlüleri Balıkesir Muhasebecisi (1953) ve Tanrıdağı Ziyafeti (1955)’ dir. Bütün eserleri ölümünden sonra, eşi tarafından, bir külliyat halinde yeniden bastırıldı.Romanları: Gizli El (1922), Çalıkuşu (1922), Damga (1924), Dudaktan Kalbe (1925), Akşam Güneşi (1926), Bir Kadın Düşmanı (1927), Yeşil Gece (1928),Acımak (1928), Yaprak Dökümü (1930), Kızılcık Dalları (1932), Gökyüzü (1935), Eski Hastalık (1938), Ateş Gecesi (1942), Değirmen (1944), Miskinler Tekkesi (1946), Harabelerin Çiçeği (1953), Kavak Yelleri (1950), Son Sığınak (1961),Kan Davası (1955),Hikaye Kitapları: Tanrı Misafiri (1927), Sönmüş Yıldızlar (1927), Leyla ile Mecnun (1928), Olağan İşler (1930)Gezi Yazıları: Anadolu Notları (ilk cildi 1936; ikinci cildi 1966)Oyunları:Balıkesir Muhasebecisi (1953), Tanrıdağı Ziyafeti (1955)HAKKINDA YAZILANLARReşat Nuri Güntekin Türkan Poyraz – Muazzez Albek (Ankara, 1957) Reşat Nuri Güntekin Hayatı, sanatı ve eserleri Muzaffer Uyguner (Varlık Yay;1967). Romanıyla Reşat Nuri Güntekin İbrahim Zeki Burdurlu (İzmir Eğitim Ens. Yay., 1971) Reşat Nuri’nin Tiyatro ile İlgili Makaleleri Prof.Dr.Kemal Yavuz Kültür Bakanlığı Y.Reşat Nuri Güntekin’ in Romanlarında Şahıslar Dünyası Birol Emil (1984) adlı doçentlik tezi.HAKKINDA YAZILANLARÇALIKUŞU AİLESİ Cemal KalyoncuAksiyon 20 Nisan 2002 s.385 Başta Çalıkuşu romanı olmak üzere eserleriyle Türk edebiyatının klasiklerine imza atanlardan biri olan Reşat Nuri Güntekin'in, hayatta olan eşi Hadiya Hanım ve kızı Ela Güntekin, Reşat Nuri'yi ve aileyi ilk defa Aksiyon'a anlattıÇalıkuşu'yla beraber Anadolu'yu gezenlerimiz az değildir. Dudaktan Kalbe, Acımak, Akşam Güneşi, Kavak Yelleri ve Yaprak Dökümü'ndeki kahramanların sevinçleriyle sevinen, üzüntüleriyle hüzünlenen, hele Ateş Gecesi'yle bir insanın iç dünyasına yolculuğa çıkanlar oldukça fazladır. Reşat Nuri Güntekin sayısı 30'u aşan eseri ile çağdaş Türk edebiyatının öncülerinden biridir. Türkiye'de kitap okurlarından hemen herkes Reşat Nuri Güntekin'in eserlerinden birini okumuş, okumayanlar da filme alınmış eserlerinden birini mutlaka izlemiştir. Yani Reşat Nuri Güntekin, eserlerinde, beslendiği toplumdan kopmayarak halktan karakterlere yer verdiğinden okur nezdinde ilgiyle karşılanmış birisidir.25 Kasım 1889 yılında İstanbul'da doğan Reşat Nuri Güntekin'in babası askeri doktor olan Nuri Bey'dir. Annesi ise Anadolu'da valiliklerde bulunmuş Çerkez Yaver Paşa'nın kızı Lütfiye Hanım. Nuri—Lütfiye çifti Reşat dışında Reşide adlı bir de kız çocuğu getirir dünyaya. Ancak Reşide çok genç yaşta vefat edecektir. Reşat Nuri öğrencisi ile evleniyorAskeri doktor Nuri Bey'in peşinde Reşat Nuri de Anadolu'nun bir çok yerini dolaşır. İlkokula Çanakkale İptidai Mektebi'nde başlar. Bir süre de sadece gayrimüslimlerin okuduğu İzmir Frere'ler Okulu'nda okur. Kızı Ela Güntekin anlatıyor: "Müslümanları almıyorlar oraya. Ancak babam bir gayrimüslim adıyla kayıt yaptırıyor. Bir süre sonra da hiç bir neden olmadan babası oradan alıyor ve 'Oğlum sen gez, dolaş. İnsanlara bak, doğayı tanı' diyor. Bunun üzerine babam köylere gidiyor, üzüm bağlarını dolaşıyor, insanlarla konuşuyor ve böylece başıboş bir yıl geçiriyor. Sonra babam bunu niye yaptı? diye aklına takılıyor. Farisice bilen, Arapça ve Fransızca büyük bir kütüphanesi olan babası, yani dedem de utana sıkıla 'Ben seni Rousseau'nun Emil'i gibi yetiştirmek istedim' cevabını veriyor ona." Reşat Nuri'nin yazar olmasında bu hadisenin önemli rolü olmuştur herhalde: "Bu olay babamı, birtakım olayları düşünmeye, izlemeye yöneltmiştir diye düşünüyorum." Reşat Nuri daha sonra İstanbul'a gelir ve Saint Joseph'ten mezun olur. 1912'de Darülfünun Edebiyat Fakültesi'ni bitirir. Bir yıl sonra da uzun yıllar sürecek öğretmenliğe ilk adımını Bursa Sultanisi'nde Fransızca öğretmenliği yaparak atar. İstanbul'a döner, Vefa ve Erenköy Lise'lerinde müdürlük, Kabataş, Galatasaray, İstanbul Erkek Lisesi ile Çamlıca ve Erenköy Kız Liselerinde de 1931 yılına kadar Türkçe, edebiyat ve felsefe dersleri başta olmak üzere çeşitli dersler verir. 1917'den itibaren eserleri gazetelerde tefrika edilen Reşat Nuri Güntekin 1927 yılında da, Erenköy Kız Lisesi'nden yeni mezun olan öğrencisi Hadiye Hanım ile evlenir: "Annemin sesi çok güzelmiş. Okul idaresi eğitim için yurt dışına göndermeyi düşünmüş ama annemin babası izin vermemiş. Annem parıltıları olan bir kadın. Okusaydı iyi bir yere gelebilir ya da iyi bir opera sanatçısı olabilirdi." Hadiye Güntekin, sıtma konusunda yapmış olduğu mücadeleleri ile bilinen İzmitli Dr. Feyzullah İzmidi'nin torunudur: "Hiç birikimi olmayan bir adamın gidip burjuva ailesinin kızıyla evlenmesi sıradan bir şey değil. Babam halk adamı ama kendisini yetiştirmişti."Feyzi Paşa ailesinin diğer fertleri soyadı kanunundan sonra 'paşaoğlu' dememek için Generalfeyzioğlu soyadını alır. Aileden Erol ve Feyzi iş adamı olur. Reşat Nuri'nin kayınpederi, yani Hadiye Hanım'ın babası ise damadının Güntekin olan soyadını alacaktır. Bugün 94 yaşında olan Hadiye Güntekin ise, eşiyle beraber son yıllarını geçirdiği Levent'teki, duvarları kocasının resimleriyle dolu evinde yaşamaya devam etmektedir.Yazar, büyükelçi ve milletvekili Ruşen Eşref Ünaydın'ın teyzesinin oğlu olan Reşat Nuri Güntekin, 1931'den 1939 senesine kadar Milli Eğitim müfettişliği yapar. 1939'da ise milletvekili seçilerek Çanakkale'yi temsilen bir dönem Meclis'te bulunur: "Parti (CHP) adına Çanakkale'ye gidip teşkilatın düzensizliğini rapor ederek Çanakkale'nin CHP için elden gitmekte olduğunu anlattığı bir belge geçmişti elime. Ama babamın aktif bir siyasi hayatı olduğunu düşünmüyorum." Piyes de yazan Reşat Nuri Güntekin milletvekilliğinden sonra 1947 yılına kadar Milli Eğitim Başmüfettişliği yapar. Bundan sonra 1954'e kadar da Paris Kültür Ataşeliği görevinde bulunur. UNESCO'da Türkiye Temsilciliği ve talebe müfettişliği onun son resmi görevidir.Ela kızla yapılan yürüyüşlerGüntekin çifti evliliklerinin üzerinden uzun süre geçtikten sonra çocuk sahibi olur. 1941'de doğan tek çocukları için Reşat Nuri kızının hatıra defterine bakın neler yazmıştır: "11 Mart 1951, Ela kızım, ben çocukken, senin yaşında iken, gökyüzündeki aya bakardım, 'Ay dede ay dede, oğlun kızın çok dede, birini bana versene, Allah sana çok vere' diye dua ederdim. Ay dede beni işitti. Çocuklarının birini bana verdi 'adı Ela kız olsun' dedi. 'Benim kadar çok ömrü, benimkiler kadar güzel çocukları olsun' dedi. Ela kızın babası Reşat Nuri Güntekin." Aile Paris'te olduğu yıllarda Ela da eğitimine burada başlar: "Hem Almanlar'ın müttefiki hem Müslüman olduğumuz için o zaman okulda çok aşağılandığımı biliyorum. Ama ben intikamımı iyi notlarla aldım." Aile Türkiye'ye dönüş yaptığında küçük Ela da ilkokul beşinci sınıfı Nişantaşı'ndaki Nilüfer Hatun İlkokulu'nda okur. Ela Güntekin, o yıllarda Reşat Nuri için çok iyi bir yürüyüş arkadaşıdır: "Çok nazik bir adam. O zaman babalar şimdikiler gibi değil. Ne bileyim, çocuklarını dizlerinde hoplatmazlar, beraber birtakım şeyler paylaşmazlardı. Çocuk daha ayrı bir kategoride idi. Bir de tabii yaş farkı vardı. 1951'de taşındık Levent'teki bu eve. Karşımız mısır tarlası, dutluktu ve deniz görünürdü. Önümüzdeki şu Nispetiye Caddesi daracık ve çamurlu bir patika idi. Uzun uzun yürüyüşler yapardık babamla burada."— Ne konuşurdu yürüyüşlerde?Bir kere didaktik bir konuşması yoktu. Fakat ne bileyim gökteki bir yıldıza takılırdı. Fuzuli'nin derinliğinden, Allah kavramından, etikten bahsederdi ama bütün bunlar öğretici bir şey değildi. Sanki kendi kendine konuşuyormuş gibiydi daha çok. — Siz kaç yaşında idiniz?12—13 ama bizim eve çok kitap girerdi. Çok okurdum. Ben bir de Dame de Sion'da okuyordum. Oranın da teşvik edici bir yanı vardı. Çok küçük yaşta düşünmeye başladım diyebilirim. Zannediyorum ben de arada sorular soruyordum. Hatta son yaz Büyükada'da yaptığımız uzun yürüyüşlerde şunu dediğim olmuştur. Ben bunların hepsini kavrayamıyorum. Babam bunları bana niye anlatıyor? — Sizi dert ortağı gibi mi görüyordu?Olabilir ama dert ortağı da doğru bir laf değil. Yani içinin dolu ve konuşmak ihtiyacında olduğunu hissediyordum. Mesela isim vermeden ne bileyim, uğradığı düş kırıklıklarından söz ediyordu. Bir arkadaşın dostluğundan kaynaklanabilecek düş kırıklıklarından, insanların buna hazır olmaları gerektiğine kadar... Fakat sevgi dolu bir insandı. Birine ne kadar kızsa, öfkeli öfkeli gelir, anlatır, sonra 'Hay Allah' derdi. Böyle kin tutmayan, herşeyi geniş gören, son derece de nazik. Kimseye kötü bir söz söylediğini, bir kalp kırdığını görmedim. Fakat yine de tabii evde bir otoritesi vardı.— Peki nereden besleniyordu?Bu gezintileri yapıyoruz dedim ya. Levent çarşısı yeni kurulmuş, Teksas'ta bir kasaba gibi bir yer burası. Çıkardık babamla, ayakkabıcı, bakkal, aktar, kasap kim varsa dolaşırız. 'O buyur Reşat Bey, bir çay, kahve iç' derlerdi. Ve sohbet ederdi o insanlarla.'Evimiz manastır gibi idi'— Ne konuşurdu halkla?Kitap konuşulmazdı bir kere. Biraz memleket meselesi konuşulurdu. Konuştuğu kişinin oturduğu yere dair bilgiler alırdı. Ama hiç bir zaman evde, oturulsun da, rakı sofrası kurulsun da, başka yazarlar da gelsin hep beraber içelim böyle bir şey yoktu. Bizim evimiz bir manastır gibi idi. Keyifsiz bir manastır değil ama, böyle bir yazar çizer takımı gelmezdi. Sonra, iki gün evde otursa 'Benim canım biraz sefalet istiyor' derdi. — Sefalet?Yağmur çamur. Eskiden buradan (Levent'ten) Babıali'ye gitmek kolay değildi. 40 dakikada bir otobüs vardı, yollar çamur içindeydi, sonra kendisi çok genç değildi. Yalnız aile dostu bir doktor Talat Bey vardı. Daha çocukluğumda da iki tane arkadaşı vardı, Tatar Abdurrahman Bey ve Giritli Fahri Bey. Galiba bir yerde memurdular. Giritli Fahri Bey keyifli bir adamdı, Ada'ya gelirken yanına gramofonunu getirir Rum plakları çalar, şarkılar söylerdi filan. 'Babam pratik biri değildi'— Kitaplarından iyi para kazanabiliyor muydu?Hayır, hayır, hayır. Çok az, belki biraz Çalıkuşu'ndan kazanmıştır. Babamın hiç pratik birşeysi olmadığı için kimse de ona bir telif hakkı ödemiyordu. Vefatından sonra annem gerçekten bir mücadele verdi ve eserlerin topluca İnkilap'ta basılmasını sağladı.Annem daha pratikti. Ne bileyim annemle bir bankaya gidecek olursak müdürün yanına çıkar beş dakikada işimiz hallolurdu. Babamla bir yere gidecek olursak kuyruğa girerdik. Ya da bir kitabını basmışlar, yayınevinden alacağı var, para ödemiyorlar, Babıali'den aşağı inerken kaldırım değiştirir 'O kitapçının önünden geçmeyeyim, Reşat Nuri para istiyor demesinler' diye düşünürdü. Bunlar çok zamanı geçmiş şeyler. Şövalye gibi. — Yalnızlık ne derece etkindi hayatında? Yürümeniz dışında başka neler yapardı?Yalnızlık dediğimiz zaman mesela o UNESCO'da görevli olduğu zaman birtakım toplantılardan sonra eve gelir ve anneme mi anlatırdı, kendi kendine mi konuşurdu bilmiyorum ama evde uzun uzun böyle dolaşarak kızgınlıkla bir şeyler anlattığını hatırlıyorum. Mısır veya Araplar'ın Türkler'e karşı birtakım girişimlerinden söz eder, kendi yaptığı birtakım müdahalelerden bahsederdi. Yalnızlık derken odasında yalnızdı tabii. Ama bir meyhaneye gitsin, bir kahveye gitsin, böyle şeyleri yoktu. O şeyleri belki çoktan kapatmıştı. — Sizin anlattıklarınızdan evcimen bir yazar tipi çıkıyor ortaya. Yazısını yazan, işine giden, onun dışında çok fazla bir şeye karışmayan...'Kahvaltımı babam hazırlardı'Evet ama ben ona evcimen demem. Evin idaresi, bilmem nesi annemin üstünde idi. Şöyle bir şey var, çocukken, benim odam onunkinin karşısında idi. Ben yatardım ama onun odasından ışık vurur ve daktilo sesi gelirdi. O daktilo sesi müthiş bir güven verirdi bana. O ses büyülemiştir beni. Orada yalnızdı.— Yazılarını ne zaman yazardı?Gündüz yazmıyordu. Akşam mesela 21:30 —22:00'de odasına çekilir sabaha kadar... Ama yazıyor mu, çalışıyor mu, okuyor mu? Fakat ben hep o daktilo sesini duyardım. Sabah da beni 7:00'de kaldırır, bana kahvaltı verir —çorba pişirir, ekseriyetle de irmik çorbası— beni uğurlar ve ondan sonra yatardı. Ama bu 7—7:30'u bulurdu. — Mutfak işlerine yardım ediyordu yani..Yardım etmiyordu. Gece yazısının arasında mesela 12'de mutfağa girer, çok güzel yemekler pişirirdi. Fakat sonra o mutfağa girilmezdi tabii.— Daha çok ne tür yemekler yapardı? Alaturka yemekler. Patlıcanlı pilav filan gibi mesela. Yemek yapmak zannediyorum onun için bir hobi idi.— Annenizden daha fazla girdiği oluyor muydu mutfağa?Annem girmezdi. — Başka ne tür hobisi vardı? Radyo dinlerdi. O zamanlar radyonun ne müthiş bir icad olduğundan söz ederdi. Alaturka musikiyi büyük ilgiyle dinlerdi. Bir de radyoya çok sokulurdu. Çünkü annem o tür musikiden hoşlanmazdı.— Evde annenizin sözü geçiyordu o zaman.Bazen birinin, bazen diğerinin ama annemin sözü geçer gibiydi.— Dini yaşantısı nasıldı? Konuşur muydu sizinle bu konularda?Yeşil Gece kitabını biliyorsunuz. Ondan başka söyleyecek bir şeyim yok.— Yazmayı iş edinenler genelde çok sigara tüketir. Babanız da çok sigara içer miydi?Günde dört paket. O zamanın sigaraları incecikti fakat ölümü de ondan oldu zaten." Reşat Nuri, 1956 yılında Londra'da tedavi görürken hayatını kaybeder: "Hastanede anneme demiş ki 'İyi ki Ela burada değil. Ne kadar acı çektiğimi görmüyor. Ona şükrediyorum.' Tabii ölümüyle beni çok kötü bir zamanda ortada bıraktı. Gelişme çağında idim. Ondan sonra kararlarımı, sürüklenmelerimi hep kendim götürmek zorunda kaldım. Yani o konuşmalar, sohbetler olmasa belki ben daha düz, belki daha sağlam, ayağı yere basan insan olurdum. Ondan sonra çok bocaladım tabii.İlk eşi büyükelçi Tanşuğ Bleda— Siz ne olmak istiyordunuz?"Bilir miyim o yaşta? Sadece edebiyata ve okumaya büyük merakım vardı. O dönemde Levent çarşısında bir kitapçı vardı. Aziz Nesin işletiyordu onu. Sabahları da gazete dağıtımı yapıyordu bütün Levent mahallesine. Oraya sık sık gidip Pekos Bil vs. okuyordum. O zaman gelen bir gazeteci sormuş 'Ne olmak istiyorsun?' diye, ben de Teksas'a gidip kovboy olmak istiyorum demişim. Ve bu da gazetelerde çıkmış."Ela Güntekin annesinin etkisiyle girdiği Dame de Sion'dan babasının vefatından iki yıl sonra, 1958'de mezun olur: "Sonra yurt dışında siyaset bilim okumak istiyordum, annem bir şekilde onu engelledi." Sonra İstanbul Üniversitesi Sosyoloji ve Felsefe Bölümüne girer. Ardından Sorbonne'da edebiyat üzerine eğitimine devam eder. Ela Güntekin bu yıllarda evlidir. Dışişleri'nde çalışan teyzesi Gaye Güntekin vesilesi ile tanıştığı, diplomasi merdivenlerini henüz tırmanmaya başlayan Tanşuğ Bleda ile evlenir (1961). Bleda, Mithat Şükrü ile akraba olmayıp, Paris, Tiran, Roma, Bonn'da görev yapan, Tahran'da büyükelçi, Paris'teki OECD'de Daimi Temsilci olan ve Paris Büyükelçiliği sırasında meslekte 42 yılını doldurarak emekliye ayrılan bir hariciyecidir. Ela Güntekin, Bleda ile 1967—68'e kadar evli kalır. Bu dönem Tanşuğ Bleda'nın Paris'e üçüncü katip olarak atandığı dönemdir. (Bleda, Hariciye'deki anılarını Maskeli Balo adıyla Doğan Kitap'tan yayınlamış ama Ela Hanım ile yaptığı evliliğe değinmemiştir.) Güntekin, eşinden boşandığı bu yıllarda TRT'de Merkez Program Dairesi'nde program uzmanı olarak çalışmaya başlar. Ankara Sanat Tiyatrosu oyuncularından Mehmet Keskiner de TRT'dedir. Ela Güntekin ikinci evliliğini Keskiner'le yapar ve Üzüm adında bir kız ve Yağmur adında bir erkek çocuk getirir dünyaya: "Sevgi ve Mümtaz Soysal çok yakın dostlarımdı. Bir akşam arabamın içinde Sevgi Soysal ve Mehmet Keskinoğlu ile birlikte iken İsrail Büyükelçiliği'nin önüne geldiğimizde durduk ve bir tartışma yüzünden Mehmet'e 'Yeter' diye bağırdım. Arabanın çevresini birden polisler sardı. Mümtaz Soysal hapiste, ben de mimli bir yer olan TRT'de çalıştığım için, icra—i rezaletten kendimi önce karakolda, sonra Mamak Cezaevi'nde buldum. Bir aya yakın cezaevinde kaldıktan sonra TRT'ye gittik. Genel Müdür Musa Öğün Paşa idi. 10 dakika sonra çağrılarak işimize son verildiği söylendi. Orada bazıları 'Sen Reşat Nuri'nin kızısın, senin için Musa Paşa'ya bir şey yapabiliriz' dedi. Ben de o ekmekten yemem dedim ve Mehmet'le birlikte istifa ettik." Bundan sonra Güntekin'e kolay iş vermezler. Türkiye'deki yabancılara sağlık sigortası hizmeti veren bir şirkette kısa bir süre çalıştıktan sonra oradan da atılır. Sonrasında bir yabancı dil okulunda çalışır fakat burada da fazla tutunamaz.'İnsanlar Reşat Nuri'nin kızı ne yaptı diye soruyorlar'1973 veya 74'te de Mehmet Keskinoğlu'ndan ayrılan Ela Hanım, 1991'de emekli olduktan sonra Boğaziçi Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalışır. Yine bu sırada özel dersler verir. Bu dönemde başladığı çeviri yapma işi, hayatının daha sonraki bölümlerinde yapacağı tek iş olacaktır. Şeyh Bedrettin'in Hayatı, Hatice Sultan ve Melling Kalfa gibi eski çevirilerinin yanında Osmanlılar ve Ölüm gibi eserlerle çevirilerine devam eder.— Babanızdan dolayı sıkıntılar veya kolaylıklar yaşadığınız oldu mu?"Dame de Sion'da okurken babam oraya müfettiş olarak gelmişti. Sonra bir ders arasında beni de müdirenin odasına çağırdılar, çay içiyorlardı. Ertesi gün, bir şey yapmadığım halde sudan bir bahane ile bana ceza verdiler. Ben de geldim babama yakındım. 'Şımarmandan korkmuşlardır' dedi. Yıllar sonra o Sör'ü Fransa'da bulup aynı soruyu ona sorduğumda aynı cevabı verdi. Babamın bir sözü vardı 'Şöhretler bedelini ödemek zorundadır' diye. Belki ondan dolayı ben onun kızı olmakla övünmedim, onu öne çıkarmadım, televizyona çıkmak istemedim, röportajlar yapmak istemedim, yani bir çeşit tevazu, herkes gibi olma, sıradan olmak arzusu... Onun için ayrıcalıklı bir muamele de görmedim. Ama babamdan dolayı en sıradan insanlardan çok sevgi, saygı gördüm. Ona da minnet duydum. Ne mutlu size. Halbuki yani bunun da bir bedeli var. İnsanlar karşınıza dikilip 'Sen ne yaptın bakalım?' gibi sualler soruyorlar."
duman gibisi yoktur dinleyen coktur dinlemeyen yoktur dumanssss

21 Aralık 2007 Cuma

________________

uffffffffffff yine barmandayis napcas bole hep can sıkıntısıi yawww ah ahhhh cnm da sıkılıyo gezices bugun artik yacak bisi yok =(
dumannn

boğazlar sorunu ve montro boğazlar sözleşmesi

Montrö (Montreux) Boğazlar Sözleşmesi, 1936
(Ders Notu)
Türkiye’nin Lozan Barış Konferansı’nda imzalanmış Boğazlar Sözleşmesi’nde Boğazlar üzerindeki Türk egemenliğini sınırlandıran maddeleri değiştiren sözleşme. Türk Boğazları olarak da bilinen Çanakkale Boğazı, İstanbul Boğazı ve bunun ikisi arasında kalan deniz yolu sürekli olarak büyük güçlerin dikkatini çekmiştir. Bölge dışı ülkeler bu deniz yollarının uluslar arası ticari ve diğer tüm gemi ticaretine açık olmasını, tek bir devlet ya da devletler topluluğunun bu yoldaki geçişleri sınırlayamamasını savunurken, özellikle Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler ya boğazlara sahip olmak istemişlerdir, ya da boğazlardan geçişin Karadeniz’e saldırı ve müdahalelere yol açmayacak düzeyde olmasını tercih etmişlerdir. Bu güçlerin başını Rusya çekmiştir. Önce Osmanlı Devleti, ardından da Türkiye ise boğazların kendi egemenliğinde topraklar ve sular olduğunu savunmuş ve buralarda tam egemenliğini muhafaza etmeye gayret göstermiştir. Ne var ki 1. Dünya Savaşı ve sonrasında Lozan düzenlemeleri Türk yaklaşımının tam tersi bir sonuç doğurmuş, Türkiye Cumhuriyeti Mondros ve Sevr’e göre çok daha arzu edilir bir belgeye ulaşsa da boğazlar bölgesindeki egemenliğine sınırlamalar getirildiğini düşünmüştür. Lozan Barış Antlaşması’na ek Boğazlar Sözleşmesi üç temel ilke üzerine oturmaktaydı: Boğazlar evvela askersiz hale gelecekti. Boğazlar’dan geçiş Türkiye’ye bırakılmıyor, bunun için Boğazlar Komisyonu kuruluyordu ve bu komisyon geçiş düzenlemeleri ve diğer konularda Milletler Cemiyeti’ni bilgilendirecekti. Bu dönemde henüz Türkiye Milletler Cemiyeti’nin üyesi dahi değildir. Türkiye’nin bu bölgedeki güvenliğini ise Milletler Cemiyeti, özellikle de İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya garanti edecekti. Görüleceği üzere Türkiye bu dönemde güvenliğini bu ülkelere teslim edemezdi. Özellikle İngiltere, Fransa ve İtalya Türkiye’yi işgal etmiş ülkelerdi ve İngiltere ile sorunlar hala devam etmekteydi. Güvenliğin ötesindeki mesele ise egemenlikti. Türkiye, kendi topraklarının bir bölümünde asker bulundurup bulunduramayacağı konusunda başka devletlerden izin almış oluyor, bu da asker bulundurmamakla sonuçlanıyordu. Böyle bir durum milli egemenliğine önem veren hiçbir devlet için kabul edilemezdi.Ankara’daki sıkıntılara karşın Türkiye Boğazlar rejimini düzenlemek için uluslar arası konjonktürün barışçıl çözüme izin verdiği dönemi beklemiş, zor kullanmamaya gayret göstermiş, bir anlamda güç dengelerine oynamıştır. Bu anlamda Montrö Boğazlar Sözleşmesi Atatürk’ün dış politikasında barışçıl yöntemlere verdiği önemi, pragmatikliğini, realist duruşunu, diplomaside dengeleri çok iyi hesaplayabildiğini de gösterir.
1930’larda siyasi-askeri dengeler değişmeye başlamıştır ve Türkiye de haklı olarak mevcut gelişmeleri gerekçe göstererek daha 23 Mayıs 1933 Londra Silahsızlanma Konferansı’ndan itibaren Sözleşme’nin değiştirilmesini talep etmeye başlamıştır. Türkiye’nin argümanı eski düzenlemelerin kendi güvenliğini tehdit edecek boyutta olduğu şeklindedir. Bu döneme kadar Milletler Cemiyeti’nin çeşitli alanlardaki garantilerinin de işlemediğinin görülmesi, bizzat Milletler Cemiyeti’nin garantör olması beklenen üyelerinin ihlallerde bulunması Türkiye’nin gerekçelerini güçlendirmiştir.
Türkiye’nin talepleri konusunda izlediği yol ilgili devletlere başvurmak ve onları yeni bir konferans için ikna etmek şeklinde olmuştur. Bu taleplerin ardından 22 Haziran 1936’da Montrö’de bir konferans toplandı. Montrö Boğazlar Sözleşmesi de 20 Temmuz 1936’da imzalanmıştır.
Temel İlkeler
İkinci olarak Karadeniz ülkeleri, özellikle de SSCB Boğazlar’ın olası bir Avrupalı ülke saldırısında kullanılmasını istememiş, bu nedenle geçişlere sınırlandırma getirilmesi konusunda Türkiye’nin yanında yer almıştır. Bu geçici bir çıkar uyuşması olarak da yorumlanabilir. Bu kaygılar sonucu şekillenen sözleşmeye göre Türkiye bir savaşta tarafsız ya da savaş dışı ise savaşan tarafların savaş gemileri Boğazlar’dan geçemeyecektir. Yine Türkiye bir savaşa girmiş, ya da savaş tehdidi hissediyorsa diğer devletlerin savaş gemilerinin geçişi konusunda kendi takdirini kullanabilecektir. Sözleşme’nin özellikle 18.maddesi Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerin kaygılarını gidermeye dönüktür. Sözleşme’de ayrıca Akdeniz-Karadeniz geçişlerinde, daha çok savaş gemilerine dönük sınırlandırmalar da bulunmaktadır.

Üçüncü olarak boğazlardan geçiş serbestîsi temel alınmıştır. Aslında Türkiye ve Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler dışında konferansa katılanların en çok üzerinde durduğu husus buydu. 1. Madde geçiş serbestîsine açık bir vurgu yapmaktadır. Montrö’ye göre Boğazlar’dan ticaret gemilerine neredeyse mutlak anlamda geçiş hakkı tanınmıştır ve Türkiye’nin bu konudaki sınırlandırma yetkileri yok denecek bir düzeydedir. Savaş gemilerinin geçişinde ise güvenlik gerekçeleriyle sınırlandırmalar vardır.

Son olarak Sözleşme Akdeniz-Karadeniz dengesini de bozmamaya çalışmıştır.19., 20. ve 21. maddeler bunu daha çok Türkiye’ye tanıdığı takdir haklarıyla çözmüştür.
Sözleşme İle Türkiye’nin Kazanımları

Sözleşme Türkiye’ye eski düzenlemeler ile kıyaslanamayacak düzeyde kazanımlar sağlamıştır. her şeyden önce Türkiye kendi güvenliği için bölgeyi silahlandırma hakkına sahip olmuştur. Bu sayede uluslar arası güç dengelerinde Türkiye, İngiltere ve SSCB başta olmak üzere diğer güçler tarafından da daha fazla önemsenir bir hale gelmiştir. Türkiye bu önemini daha sonraki diplomatik manevralarında kazanıma döndürmeyi bilmiştir.

Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin şu temel ilkeleri benimsediği söylenebilir:
1. Türkiye’nin Güvenliği
2. Karadeniz’in Güvenliği
3. Geçiş Serbestîsi
4. Karadeniz-Akdeniz dengesinin korunması
Sözleşmenin daha girişinde Türkiye’nin güvenliğine vurgu yapılmış, 5., 6., 14., 15., 16. ve 23. maddelerinde bu norma değinilmiştir.
Savaş gemileri ve denge konusunda Türkiye’ye verilen takdir hakları da kazanımlar arasındadır.
Ticaret gemilerinde mutlak geçiş serbestisi varsa da, bölgenin egemen gücü olarak Türkiye deniz yollarından geçişin güvenli olması konusunda elbette bazı haklara sahiptir ve bu haklar aslında pratikte Türkiye’ye geçişleri çok daha güçlü bir şekilde düzenleme imkanını da vermektedir. Nitekim Sözleşme’den yıllar sonra 11 Ocak 1994 tarih ve 21815 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan “Boğazlar ve Marmara Deniz Trafik Düzeni Hakkında Tüzük” geçişlerin düzenlenmesini çok daha geniş bir şekilde yorumlamıştır. Boğazlar’dan geçen trafiği geçen süre için tahminlerin ötesinde artmış olması diğer gemilerin güvenliği için geçişleri geciktirmeyi ve sınırlandırmayı mümkün hale getirmektedir. Bu konudaki düzenlemeler biraz da petrol taşımacılığındaki olağanüstü artışla birlikte yoğunluk kazanmıştır. Ancak bu sınırlandırmalar özellikle Rusya tarafında Sözleşme’nin ruhuna aykırı bulunmaktadır.

Türkiye Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nden şu aşamada tam anlamıyla memnun değilse de, yeni bir konferans toplanmasını da tercih etmemektedir. Çünkü bu durumda Türkiye’nin bölgedeki egemenliği de tartışmaya açılabilecektir ve konferansa Yunanistan ve Rusya gibi bölgede farklı yorumları bulunan ülkeler de katılacaktır

20 Aralık 2007 Perşembe


ÇİLEKEŞŞŞ

akrep burcu

Elementi : Su
Özelligi : Hassas
Yönetici Gezegeni : Mars ve Plüton
Metali : Çelik ve demir
Ugurlu Günü : Sali
Ugurlu Sayisi : 9
Ugurlu Taslari : Opal, yakut, ametist, kuartz
Ugurlu Renkleri : Canli kirmizi, siyah
Ugurlu Çiçekleri : Kirmizi karanfil, hanimeli
Ugurlu Kokulari : Misk, manolya
Ugurlu Müzik : Marslar ve tempolu melodiler
En Belirli Özelligi : Kararlilik
En Büyük Ideali : Zenginlik
En Büyük Hatasi : Merhametsizlik
En Büyük Arzusu : Ömür boyu güven
En Büyük Yetenegi : Ticaret ve yöneticilik
Akrep'ler kendi burçlarina gösterilen tepkiden bikmislardir. Onlarin acimasiz ve tehlikeli oluslari varsayimi yanlistir. Ancak savunurken bu özelliklerini ortaya çikarabilir. Akrep tedbili kiyafetle dolasmaktan hoslanir. Gözlerine bakin. Yesil, mavi, kahverengi, siyah olabilir; ancak bu gözler, büyüleyici bir israrla, delip geçici bakislarla bakar. Her seferinde size böyle israrla bakacaktir. Akrep'in gözleri, sanki ruhunuzu delip geçercesine, acimasizca, içinizin derinliklerine bakar. Ses tonu kadife gibi yumusak, kisik ve son derece etkileyicidir. Konusmasi ya agir ve ölçülü ya da güçlü ve kesik kesik olabilir. Ancak kendisini asla küçümsemez. Akrep kesinlikle gurur sahibi bir insandir. Ne oldugunu ne olmadigini çok iyi bilir.Hakaretler bir kulagindan girer digerinden çikar, komplimanlar onu yerinden bir santim oynatmaz. Baskalarinin, kusurlarini ve erdemlerini sayip dökmelerine ihtiyaci yoktur. En iyi sekilde övgülerinizi sükunetle kabul eder, en kötü olasilikla, sizin niyetinizden kuskuya düser. Dogumunda aldigi agir yildiz etkileriyle huzursuz biri olan Kasim dogumlu bazi insanlar vardir. Çok az sayida sinirli Akrep'e rastlarsiniz. Çogunun güçlü fiziksel yapilari vardir. Yüzleri göze çarpacak kadar büyük ve keskin hatlari vardir, açik bir sekilde anlamlidir, burun oldukça büyük, bazen gaga biçimindedir. Genellikle yüz çok solgun, neredeyse yari saydamdir, kaslari kalin ve burun köprüsünün, üstünde birbirine örülmüs görünümündedir.Akrep'in varliginda, kendisini ele veren elektrikli bir canlilik vardir. Ne kadar sakin olmaya çalirsa çalissin, böylesine bir canlilik gözlerden gizlenemez. Erkeklerin bacaklari ve kollari, çogunlukla kizilimsi tonda, tüylerle kaplidir. Akreplerin çogunun saçlari ve gözleri koyu renktir. Böylesine üstün bir kisiligi kiskanmak gerekir. Duygulari ne kadar alt üst olursa olsun, bunlarin Akrep'in o donmus hareketsiz yüzüne yansidigini çok nadiren görürsünüz. Bu insanlar gururlu ve bilinçli olarak yüzlerinde bos bir ifade tasirlar. Onlar yüzlerine duragan olmayi emrederler, yüzleri de bu emre itaat eder.Tebessümler ender görülür ama içtendir. O hiçbir zaman utanip, çekinmeyecek veya gururlanarak kabarmayacaktir. Her zaman en üst düzeyde tepki gösterir; çünkü sizin karakterinizi ve niyetinizi amansizca incelemek, ayni zamanda kendi gizemini korumak Akrep'in sanatidir, ve o bunun ustasidir.Çabuk hareket eden ve konusan, açik ve dostça davranislari olan belirli bir Akrep tipi oldugunu önemle hatirlamak gerekir. Sert ve kararlidir. Belki biraz da tehlikelidir, çünkü aslini gizlemektedir ve sizi yaniltmaktadir. Ona tamamiyla zararsiz bir insanmis gibi davranin, atesle oynadiginizi anlarsiniz. Bütün Akrep'lere karsi dikkatli olun. Eger hassas bir insansaniz, onun fikirlerini ve ögüdünü sormayin. Çiplak ve aci gerçegi ögrenirsiniz. Ona sorarsaniz söyler; sahte komplimanlar yapmaz. Onun düsmanlari bile ona kinle dolu da olsa, saygi duyarlar ve açikça meydan okumamaya dikkat ederler. Yine de, bu insanlarda sik sik görülen bir tatlilik vardir; hasta veya mutsuz insanlara müsfik bir yakinlik gösterirler. Akrep'in dokunusu serin ve yumusak oldugu gibi, yakici da olabilir. Asla, depresyon kuyusunun yapiskan derinliklerine kadar düsmez. Hiçbir seyden korkmazlar. Siradan bir Akrep, fiziksel acilardan ve fakirlikten, magrur kisilerin saygisizligina ve alayina kadar herseye cesaretle gögüs gerer ve her felaketin üstesinden gelmek için sahip oldugu ruhsal güce sonuna kadar güvenir. Dostlarina son derece baglidir. Akrep kendisine verilen bir armagani veya yapilan bir iyiligi asla unutmaz ve cömertçe karsilik verir. Bunun aksine, kendisine çektirilen bir aciyi veya yapilan bir haksizligi da unutmaz ve buna verilecek karsiligin çetin yollari vardir. O, düsmani tamamiyla yok etmek, ya da en azindan ona üstün gelmek zorundadir. Nasil öç alacagini hesap eder. Akrep her seyi söyleyip yaptiktan sonra, savunmasiz birine zarar verdigi için utanç duyar. Saglik durumu, onun tipik karakterini yansitir. Asiriliklarla, melankoli veya fazla çalismayla kendi bünyesini mahvedebilir. Ama kendi iradesiyle onu önemli bir hastaliktan da döndürebilir.Çok az hasta olurlar. Olursa da ciddi bir hastaliga yakalanir. Uzun bir dinlenme, davranisini degistirme, alev alev içini yakan gücenikligi birakarak, huzur içinde durumu kabul etme, en iyi tedavi yoludur. Akrep, dinle derinden ilgilenir, yasam ve ölümle ilgili bütün konulara büyük merak duyar, sekse ihtirasli bir ilgi besler ve reform arzusu onu siddetle çeker. Kendini aile baglarina ve askina adamistir. Çocuklarini sefkatle korur. O ya aziz ya da bir günahkardir. Ihtiraslarini açikça hiçbir zaman belli etmez. Kesinlikle kontrolü ele alir. Eger gerçekten istiyorsa, istedigi sey kesinlikle hayal olmaktan çikacaktir. Pluto'nun karanlik, sihirli ve gizemli gücü; sogukkanli, dikkatli, kararli bir gayretle arzularini gerçege dönüstürür.Akrep, hayatin ve ölümün sirlarini bilerek ve eger isterse her ikisini de fethetmek yetenegiyle dogmustur. Eski sirlar onun parlak zekasini büyürler.

aslan burcu

Elementi : Ateş
Özelligi : Sezgisel
Yönetici Gezegeni : Günes
Metali : Altin
Ugurlu Günü : Pazar
Ugurlu Sayisi : 1 ve 4
Ugurlu Tasi : Sari pirlanta
Ugurlu Renkleri : Koyu sari, altin rengi, turuncu
Ugurlu Çiçekleri : Gül, krizantem, orkide
Ugurlu Kokulari : Misk, portakal çiçegi, gül
Ugurlu Müzik : Neseli melodiler
En Belirli Özelligi : Cömertlik
En Büyük Ideali : Zirveye çikmak
En Büyük Hatasi : Övünmek
En Büyük Arzusu : Sahip olmak
En Büyük Yetenegi : Istedigini ele geçirmek
Aslan herkesi yönetir. Aslan'larin fiziksel özellikleri; saçlari yele gibi yüzden geriye dogru yatar ve aldatici olarak tembel bir görünüsleri vardir. Dik ve magrur yürürler. Yumusak, genellikle sakin ve tutarli bir karakter içinde gizleneceklerdir. Tirnaklari kapali, ama sivri ve yirticidir.Emir yagdirirmis gibi olan havasi ve tavirlari dikkatinizi çeker. Çogunlukla, hareketleri ve konusmasi ihtiyatlaridir. Aslan'lar çabuk konusmaz, hizli kosmaz. Saçlar siyah veya kizilimsi sari ve genellikle dalgalidir, karmakarisik, dikkatisizce yukari dogru taranmis, tepede ve yanlarda tümüyle dimdik dururlar, ya da simsiki, dümdüz asagiya dogru taranmistir. Aslan'larin insanlar üstünde öyle tuhaf bir etkisi vardir ki, bunu izlemek gerçekten çok eglencelidir. Birçok Aslan'in sonunda egitimci, politikaci ve psikiatrist olmasinin nedeni, içlerinde barindirdiklari ögretme askidir. Birçok bakimdan Aslan son derece kurnazdir. Aslan begendigi seyleri cömertçe ve açikça söyler ve neredeyse insani utandiracak kadar abartili komplimanlar yapar. Aslan'in atesli gururu, pek çok ask iliskisinin ve evliliginin paramparça olmasina neden olur. Esinden ayrilan bir Aslan, genellikle içler acisi bir durumdadir. Aslan yalnizca karsi cins yüzünden degil, hayatin kendisi nedeniyle de, hemen hemen sürekli olarak ask sancilari çeker. Bu erkekler ve kadinlar hiçbir zaman baskalarina sirtlarini dayamazlar. Onun yerine kendilerine dayanilmasini tercih ederler. Aslan, herkes ona dayaniyor ve bütün yükü o tasimak zorunda kaliyor diye teatral bir sekilde kükreyebilir. Aslan'in sik sik atesi yükselir. Kazalara, ani siddetli hastaliklara yatkindir ve genellikle kronik, uzun süren hastaliklara bagisikligi vardir. Aslan'larin kalbi ya olaganüstü güçlüdür ya da kalp bölgesinde bir zayiflik vardir. Sirtta ve omuzlarda agrilar, omurgayla ilgili sikayetler, bacaklarda ve bileklerde kazalar, üreme organlariyla ilgili sorunlar, ses kisikligi veya bogaz agrilari görülür. Ya korkunç dikkatsiz ve savrukturlar ya da çok titiz bir sekilde temiz ve düzenlidirler. Bunlar dedikodulardan hoslanirlar ve çevrelerinde anlamadiklari birsey dönüyorsa, kendilerini incinmis ve terkedilmis hissederler. Karakter olarak sebatlidir. Yollarindan saptirmak zordur. Çalistiklari zaman tam çalisirlar. Kendi renkli kisiligine uygun olarak, gösterisli giysiler giyer. O'nun kibrini, bazen dayanilmaz hal alan gururunu ve bencilligini, o gülünç kendini begenmisligini ve tembelligini görmemezlikten geliyoruz.

yengeç burcu


Yönetici Yıldızınız: Ay (Duyguların temsilcisi)Grubunuz: Su, negatifBurcunuzun cinsiyeti: DişiÜstün yeteneğiniz: Sabırlı olmakÖzelliğiniz: Merhametli, yumuşak huylu, iyi niyetli olmakEmeliniz: Büyük para sahibi olmakAmacınız: Daima yükselmekAnahtar sözcüğünüz: KoruyuculukYenmeniz gereken huyunuz: DikkatsizlikUğurlu gününüz: PazartesiUğurlu sayılarınız: 2, 4, 12, 88, 456, 9742Uğurlu taşınız: Yakut ve aytaşıUğurlu renkleriniz: Beyaz, gümüş, açık gri, mor, bazen de koyu siyahUğurlu çicekleriniz: Nilüfer, beyaz gül, zambakUğurlu kokularınız: Misk, müge, leylakHoşlandığınız müzik: Romantik şarkılarOlası hastalıklarınız: Göğüs ve solunum yolu hastalıkları, sindirim sistemi hastalıkları, ülserBaşarılı olacağınız meslekler: Turizm, otelicilik, ithalat-ihracat, pilotluk, gemicilik, petrolcülük ve sivil maddelerle ilgili olan meslekler, kimyagerlik, eczacılıkBurcun ünlüleri: Barbara Cartland, Bedrettin Dalan, Bill Cosby, Brigitte Nielsen, David Hasselhoff, Ernest Hemingway, Giorgio Armani, Isabella Adjani, Jul Sezar, Kenan Evren, Lady Diana, Louis Armstrong, Müjde Ar, Nathalie Wood, Pierre Cardin, Sezen Aksu, Sylvester Stallone, Türkan Şoray, Tom Cruise, Yul Brynner.
GENEL ÖZELLİKLERSiz sevgili Yengeçler, biraz çelişkili bir yapıdasınız, gülmeyi seversiniz, mizah duygunuz güçlü, arkadaş canlısı, sempatik, yardımsever bir yoldaşsınız.
Sizi yüzeysel olarak tanıyan biri, zaman zaman melankolik bir ruh haliyle acı çektiğinizi düşünebilir.“Gökyüzüne sevinçle haykıran veya ölümüne üzülen” biri olduğunuz doğrudur. Bu özelliğinizi, Ay’ın gizemli bir burcunda doğmanıza borçlusunuz. Yengeç, insanlığın doğuşunun burcu sayılır ve yaşamla ölümün sırlarını kendinde birleştirir.Astrolojiden biraz anlayan biri, sorunlarınızı rahatsız edilmeden çözmek için günden güne kendinizi toplumdan soyutlamanıza hayret eder. Tüm Zodyak’taki hemen hemen en gizemli burç Yengeçtir. Kimsede bu kadar karşıtlık bir arada bulunmaz: Sevinç ve acı, iyilik ve kötülük, melankoli ve taşkınlık. Yengeç, kendini bulamamış biriyse, kapalı duygularını sevgiyle karıştırır. Kendisine yöneltilen her düşünceyi tartışmasız kabullenir, kısa zaman sonra bu kendisinin mi, yoksa başkasının fikrimi bilemez. Az itiraz etmeye çalışır ve taraf olmamak için kendini herkesten uzak tutar. Bu yönüyle kötü bir yoldaştır. Çizilen bu portre aslında onun çok kısmi bir gölgesidir.
Yengeç, Zodyak’ın dördüncü burcudur ve Ay tarafından yönetilir. Bu nedenle su gurubundan sayılır. Bu onun, hayat dolu bu maddeyle olan ilişkisini çok iyi açıklar. Bu burcun üreme organları üzerindeki hükümdarlığı yüzünden Yengeç, genelde her şeyi beslemek, büyütmek ve korumak isteyen en insancıl burç olarak tanınır. Yengecin korumacılığının her şeyden önde gelmesi böyle açıklanabilir. Bunun yanı sıra en büyük özelliği, ruhsal olarak kendisiyle barışık olmasıdır. Bunu kazanmak, korumak ve kimsenin yıkmasına izin vermemek için her şeyini ortaya koyar. Bir soruna ancak kendi varlığını tehdit edecek ve hareketlerini kısıtlayacak hale geldiğinde el atar. Ama hemen öne atılmaz, tersine burcunun hayvanı gibi önce birkaç adım geriye gider, taktikler geliştirir, gözüne kestirir ve sonunda işini bitirmek için şimşek gibi üstüne atılır.
Beklenmeyen bir durumdan sakınmak için tüm anlayış ve dikkatini ona yöneltir. Bu arada, çabalarının kendi yerini sağlamlaştırmak amacına yönelik olup olmadığını -her ne kadar Yengecin hırslı olduğu söylenemese de- düşünülebilir. Verdiği sözler yardıma hazırlığı, Yengecin duygusallığıyla oldukça ilgilidir. Paranın sokaktan bulunmadığını kabul etse bile, kendisine bir şeyler ifade eden insanlar ve ailesi için her şeyini feda etmeye daima istekli ve hazırdır. Diğer insanların sıkıntıları sizi üzer, ama olaya müdahale etmeden önce başka birinden yardım gelip gelmediğini ve yardımın türünü öğrenmeyi beklersiniz. Eğer bu yardım görünmezse, son dakika “kurtarıcı”sı olarak ortaya çıkar ve yardımlarınızı sunarsınız. Hep pasif olan ve her şeyin sonunu bekleyen bir yapıya sahip olan Yengecin, iş dünyasında hırslı olduğu söylenemez. Bozuk parayı bile doyum sağlayıcı bir şey olarak görmek, güvenlik ihtiyacından kaynaklanır.Yengecin nadiren yaptığı dikkat çekici bir hareket insanı şaşırtır, o kendini arka planda tutarak sessiz ve derinden çalışır. Yapısından dolayı Yengeç bir şeye ulaşmak için geceyi beklemez. Ama verdiği kararlar önceden sezilmez. Önceden çok iyi hesapladığı caydırıcı hareketlerin fikrini değiştirmesine izin vermez. Bütün Yengeçler özel yaşamlarında olduğu kadar, mesleki yaşamlarında da çok kaygılıdırlar. Biraz daha soğukkanlılık, yararlarına olurdu, çünkü bilindiği gibi yeni pişen yemek, soğumadan yenmez. Yengecin değişken ruh hali, bir saatin dakikliği gibi düşünülebilir, çünkü her etapta Ay’ın etkisi altındadır. Diğer yandan Yengeçler, kendilerini koruyan kurallarla, kendilerinin veya başkalarının deneyimlerinden seve seve faydalanırlar. Bunun yanı sıra duygusal bir varlık olduklarından duygularının kendilerini yönetmesine izin verirler.
Örneğin, ilk karşılaşmada olumlu izlenim edindikleri insanlar hakkında kararlarını nadiren tekrar gözden geçirmek zorunda kalırlar. Duyguları çok kolay yaralanır. Yanlış bir kelime ile derinden sarsılır ve yuvalarına çekilirler. Haklı eleştirileri bile çok zor kaldırabilirler. Ona, dünyanın gerçeklerle çok az ya da hiç ilgisi olmayan resmini çizen güçlü fantezileri, onu hüzünlü iç dünyasının derinliklerine iter. Sık sık, kendine güvenli bir sığınak kabul ettiği geçmişe döner. Aile anlayışının kökleri de burada yatar. Yengeç erkeği de kadını da çok evcimendir. Ailelerini her şeyden çok sever ve kendilerini bunun için feda ederler. Diğer yandan Yengeç, parlak mizah anlayışı ile toplumda hemen fark edilen biridir. Her şeyden önce, gösterişli konuşmasıyla dinleyicileri etrafına toplar.
Genelde ilgi odağı olmayı sever ve hayran olunmasa da kendisine saygı gösterilmesini ister. Bu ihtiyaç bütün hareketlerinin gerçek nedenidir.Bir aşık olarak Yengeç,-kim tersini bekleyebilirdi?- duygulu, arzulu ve oldukça tutkuludur. Her eşte ideal hayat arkadaşını arar, ama tabii ki hayal kırıklıklarından kurtulamaz ve bunları daha sonra güçlükle unutabilir. Bu nedenle, kusursuz eş arayışından vazgeçmelidir. Kendinden emin hareketlerinize rağmen aslında kolay yaralanan bir insansınız.

boğa burcu

Elementi : Toprak
Özelligi : Duygusal
Yönetici Gezegeni : Venüs
Metali : Bakir
Ugurlu Günü : Cuma
Ugurlu Sayisi : 6
Ugurlu Tasi : Zümrüt
Ugurlu Renkleri : Pembe, açik mavi, krem rengi
Ugurlu Çiçekleri : Kirmizi gül, pembe karanfil
Ugurlu Kokulari : Karanfil, müge, elma çiçegi
Ugurlu Müzik : Senfoniler ve klasik müzik
En Belirli Özelligi : Dirençlilik
En Büyük Ideali : Ünlü olmak
En Büyük Hatasi : Inat
En Büyük Arzusu : Büyük servet edinmek
En Büyük Yetenegi : Güzel sanatlar
Tipik bir Boga ihtiyatli hareket etmeyi ve düsünüp tasinarak konusmayi tercih eder.Boga saglamdir, degismez ve asla sükunetini bozmaz. Onlar nadiren karsisindakinin canini yakacak bir hareket yapar. O sadece herkesin kendisini rahat birakmasini ister. Üzerinde bir baski hissettigi an inatçi olur ama bir Boga'ya inatçi oldugunu söylemenin hiçbir yarari yoktur, çünkü o bu defa inatçi olmadigi yolunda inat edecektir.Boga'nin öfkesi nadiren kabarir, ama birden çileden çikinca yolunun üstüne çikan herseyi ezer geçer! Bazilari o kadar kontrollüdür ki, tüm yasamlari boyunca bir ya da iki kez saldiriya geçerler.Bu burçta dogan kadinlar, ele avuca sigmaz, bakislari sakin, berrak ve gene de sabittir.Erkeklere gelince; boyun oldukça kalin ve adeleli, omuzlar, gögüs ve arka, her üçü de genis ve güçlüdür. Kisa ya da uzun olsun bütün vücut orantilidir. Kulaklar genellikle küçük ve basa dogru yatiktir.Yemek yerken lokmalari yavas yavas çignerler ve genelde kusursuz bir sindirim sistemleri vardir. Alinlarinin tam ortasina düsen bir tutam saç veya bir bukle dikkatinizi çekebilir. Genellikle saçlari kivircik ve dalgalidir. Boga karsi cinse büyük bir ilgi duyar ama onun oyunlari içinde, herhangi bir zevkin pesine saldirganca düsmek yoktur. Boga pek az üzülür, sinirlenir ve tirnaklarini yer. Isler istedigi gibi gitmeyince somurtup düsüncelere dalabilir, ama sinirli bir tip degildir. Boga insanlari, tipik ev kedileridir. O topraga yakindir ve eninde sonunda bir gün o ya da bu sekilde toprak duygusuna yakalanacaktir. Vasat bir Boga, güçlü bir yapiya sahip olarak, fevkalade sagliklidir.Hastaliklarinin baslica nedenlerinden biri temiz hava almamasi ve egzersiz yapmamasidir. Boga'nin istahini kaçiran pek az sey vardir. Ayni ögünde, hiçbir hazimsizlik eseri göstermeden, genellikle biber kizartmasindan çikolatali pastaya, eksi tursulara ve salgamlara kadar herseyi yiyebilir. Pirzola ve biftekler en sevdigi yemeklerdir ve onlari silip süpürmeye bayilir. Bogalar kaba, saba, çarpici komediye gülmekten kirilir. Çogu ince mizahi kavrayamaz. Bu insanlar çok nadiren gerçekten zalim ve kirici olurlar. Boga ve parasi birbirinden nadiren ayrilir. Parayla birlikte güç birikimi de yapmak isterler. Ama cimri degildir. Güzel resimler ve senfoniler onlari derinden etkiler. Müzik her zaman su ya da bu sekilde yasamlarini etkiler; resim yapmak çogunlukla hobileri veya meslekleridir.Fikirleri her zaman makuldür. Onun evi kalesidir ve hiç kimsenin onun huzurunu bozmasina izin vermez

ikizler burcu=)

Elementi : Hava
Özelligi : Zeki
Yönetici Gezegeni : Merkür
Metali : Civa
Ugurlu Günü : Çarsamba
Ugurlu Sayisi : 5
Ugurlu Tasi : Akik ve Inci
Ugurlu Renkleri : Sari, gri, açik mavi
Ugurlu Çiçekleri : Mimoza, çigdem
Ugurlu Kokulari : Gardenya, yasemin, sümbül
Ugurlu Müzik : Modern bati müzigi
En Belirli Özelligi : Sezgi gücü
En Büyük Ideali : Yazarlik
En Büyük Hatasi : Gevezelik
En Büyük Arzusu : Edebiyatta isim yapmak
En Büyük Yetenegi : Duygularini yaziya dökebilme
Bu burçta dogan kisiler degiskendir. Ikizler burcundan bir insan giysilerini, isini, ask hayatini ve evini düsünceleri kadar çabuk degistirebilir ki bu konuda oldukça hizlidir. Kadin olsun erkek olsun, Ikizler insani, tutucu, ilerlemeyen veya belirli konularda nerede durduguna, tutumunun ne olduguna karar veremeyen kimselere sabir gösteremez. Ikizler hiç olmazsa o an için, nerede durdugunu bilir.Karisik bir yildiz etkisi olmadikça, Ikizler'in yapisi ince çevik ve normalin üstünde uzundur. Ciltleri oldukça beyazdir, ama güneste çabuk ve kolay yanarlar. Ikizler'de bir canlilik, çabuk, sempatik bir dostluk ve olaganüstü çabuk, ama zarif hareketler vardir. Saçlari açik veya koyu renk, ya da meç yapilmis gibi her ikisi de karisik olabilir. Burun uzun, düz veya küçük zarif olabilir, her ikisi de güzel biçimlidir. Genellikle Ikizler'i bir yere veya bir fikre bagli tutmaya çalismak yanlis bir davranistir. Onlarla zeka yarisina kalkismak her zaman için yanlis bir istir, çünkü onlar konunun içini disini büyük bir rahatlikla konusabilirler. Keskin bir hiciv yetenekleri vardir. Rutinin her çesiti tipik Ikizler'in kendisini kafese kapatilmis ve kanatlari kesilmis zavalli kus gibi hissetmesine neden olur. Bu insanlar köle gibi yasamaktan ve monotonluktan nefret ederler. Dakkik insanlar degillerdir. Sürekli heyecan ve degisiklik ister, yoksa mahzun ve huysuz olurlar. Çok ikna edicidirler. Elinden gelen herseyi yapar ve çekiciligiyle sizi koza sarar gibi sarar. Öyle hizli konusur ve öyle bastan çikarici bir tebessümle güler ki, bir süre sonra her istegine razi olursunuz. Bütün Haziran dogumlularda çok güçlü bir, gerçek niyetini saklama ihtiyaci vardir. Ikizler arzularinin tam aksi seklinde davranma zorunlulugunu hissederler. Ama bu burcun insani doganlar hayret edilecek konusma kabiliyetleri sayesinde harika politikaci olurlar; insanlarla iliskiler konusunda uzman olduklarini söylemeye ise hiç gerek yok...Ikizler, en inatçi sekilde inandiginiz seylerden sizi nasil saptiracagini çok iyi bilir. Ikizler'in yazi yazma konusuyla arasinda tuhaf bir sey vardir. Bu burç dogrudan dogruya yazma yetenegine hükmeder. Pekçok Ikizler burcu, birden fazla dil konusur, anlar veya okur; bu durum onlarin dünya kültürlerine duyduklari büyük ilgilerinden kaynaklanir.Is adamligina gelince, tüm Merkür insanlari bu alanda kesinlikle olaganüstüdür. Koçlar bile Ikizler'le asik atamaz. Ikizlerin, çok çalisan beyinlerini, herkesten iki kat daha fazla uyuyarak dinlendirmeye ihtiyaçlari vardir. Ikizler insani fazla faaliyetten çok, sikinti ve evde kapali kalmak yüzünden ruhsal çöküntüye ugrar.Ikizler, arastirici, sabirsiz yapisinin derinlerinde, kendisine bir ideal arar ve asil sorun da, bu idealin ne oldugunu bilmemesindedir. Hayal gücünde sinir tanimadigindan dolayi; para, ün, servet, ask ve meslek hiçbir zaman onlari tatmin etmeye yetmez. Merkür, Ikizler'i hep daha yüksege çagirir. Yolun karsi tarafindaki çimen her zaman daha yesil görünür. Ikizler kafaca bir kasiftir.O'nun gözleri keskin ve yetenekleri çesitlidir. Parlak bir espri yetenegi, zerafeti, diplomasisi ve el hüneri vardir, ancak gene de sebat ve sabirdan yoksundur.

savaş dinçel neden öldü

Görüntü

Gece 23.00 sıralarında rahatsızlanan Savaş Dinçel hemen Memorial Hastanesi'ne kaldırıldı. Ünlü tiyatro oyuncusu Savaş Dinçel, yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Memorial Hastanesi Kalp Cerrahisi Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez, Dinçel'in ağır iç kanama neticesinde hayatını kaybettiğini belirterek, sanatçının hastaneye getirildiğinde şoka girmiş olduğunu söyledi. Prof. Dr. Sönmez, bir saat boyunca "geri getirme çalışması yaptıklarını" ifade ederek, başarılı olamadıklarını kaydetti. Sönmez, "Kendisi Ekim ayında göğüs aort anevrizması nedeniyle hastanemizde ameliyat olmuştu. Ancak ölümüne neden olan rahatsızlığın bu ameliyatla bir ilgisi yok" dedi. Dinçel'in yoğun şekilde sigara içtiğini ifade eden Prof. Dr. Sönmez, sanatçının, ameliyattan sonra sigarayı bırakacağına söz vermesine rağmen bunu yapmadığını anlattı. Dinçel'in ölümünü öğrenen sanatçı dostları hastaneye akın etti. Aralarında Müjdat Gezen, Mehmet Ali Alabora'nın da bulunduğu pek çok sanatçı, Dinçel ailesine başsağlığı dileklerini iletti.Dinçel'in cenazesi, yarın Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde yapılacak tören ve Teşvikiye Camisi'nde öğleyin kılınacak namazın ardından Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedilecek.

savaş dinçel

  • Boy 180 Kilo 77 Göz Rengi Kahverengi Yabancı Dil İngilizceSinema Filmleri ve Yönetmenleri Hababam Sınıfı (Ertem Eğilmez) Aşık Oldum (Ertem Eğilmez) Merdoğlu Ömer Bey (Yusuf Kurçenli) Kızlar Sınıfı (Ümit Efekan) Ağır Roman (Mustafa Altıoklar) Ateş Böceği (Avni Kütükoğlu) Çözülmeler (Yusuf Kurçenli) TV Yapımları ve Yönetmenleri Sinekli Bakkal (Ayberk Çölok) Çemberler (Yusuf Kurçenli) Azmi (Tunç Başaran) Kurtuluş (Ziya Öztan) Cumhuriyet (Ziya Öztan) İttihat ve Terakki (Ziya Öztan) Üç İstanbul (Feyzi Tuna) Bizi Güldürenler (Tunç Başaran-Yavuzer Çetinkaya Tunca Yönder) Özgeçmiş İstanbul''da doğdu. İstanbul Lisesi ve İstanbul Belediye Konservatuvarı Tiyatro Bölümünde okudu. 1962 yılından beri oyunculuk yapıyor. Münir Özkul Tiyatrosu, AST Ali Poyrazoğlu Tiyatrosunda çalıştı. Ama esas olarak Şehir Tiyatrolarında çalışmaktadır. X1942 yılında İstanbul'da Fatih'te doğdu. Koca Ragıp Paşa İlkokulu'nda, İstanbul Erkek Lisesi'nde ve İstanbul Belediyesi Konservatuarı Tiyatro bölümünde okudu. Tiyatro Bölümünde okurken tiyatrodan başka çizerliğe merak saldı. Amatör tiyatroculuğun yanısıra karikatürü de amatör olarak sürdürdü. İlk kez İstanbul Şehir Tiyatroları'nda profesyonel oldu. Sırasıyla Münir Özkul Tiyatrosu, Ankara Sanat Tiyatrosu, Gen-Ar Tiyatrosu, yeniden İstanbul Şehir Tiyatrosu, Miyatro Vatandaş Tiyatrosu'nda çalıştı, yine Şehir Tiyatrosu'nda çalışırken 1402 sayılı Sıkıyönetim Yasasıyla Şehir Tiyatroları'ndan uzaklaştırıldı. Bir süre tiyatroya ara verip GÜM'de (Güldürü Üretim Merkezi) profesyonel karikatür çizeri olarak çalışmaya başladı. Tekrar tiyatroya dönünce karikatür ve afiş çalışmalarına tiyatroyla birlikte devam etti. Üç yıl Günaydın gazetesinde TONTON adlı bant karikatürü çizdi. Bu arada Şan Müzikholü'nde ve Ali Poyrazoğlu Tiyatrosunda çalıştıktan sonra, önce konuk olarak sonra da Danıştay kararıyla Şehir Tiyatroları'na geri döndü. Şimdi orada Oyuncu-Yönetmen olarak çalışıyor. Bunun yanısıra afişçilik (amatör) ve çizerliğini sürdürüyor. Daha önce iki karikatür sergisi açtı. "Çizgilerle Nazım Hikmet" adlı çizgi roman türünde el yapımı bir kitabı var, ama bu kitap müsadere edilip Seka fabrikasında hamur haline getirildiği için ortalıkta yok. ESERLERİÇok Sesli Savaş Dinçel Pan YBasından Gazete ve dergi sayfalarında pek sık olmasa da müzik karikatürlerine rastlarız. Saçı başı dağılmış, elinde bastonuyla bir orkestra şefi simgesi olmuştur bu karikatürlerin. Karikatür kitapları son dönemde oldukça ilgi gören bir tür halini aldı. Toplumsal ironiyi en iyi anlatan karikatürün müziğe bakışını görüyoruz. Tan Oral'ın Sus ve Dinle'si ile Savaş Dinçel'in Çoksesli'sinde. Tan Oral, toplumun müzikle ilgisini karikatürleştirmiş kitabında. Müziğin gelişimi ve değişik sınıflarda algılanışı çıkış noktası olmuş. Tabii bir de müzik tutkusu. "Müzik ve müzikçilerin dışında, yaşamımda başka bir şeye pek de imrendiğim söylenemez. Hiçbir şey de, sıkıntılı zamanlarımda müzik kadar beni avutmamıştır, belki çizmek. Yaşamımı dolduran diğer bir uğraştır çizmek. İkisinin çakışması bu durumda kaçınılmazdı." Savaş Dinçel karikatürist ve tiyatro sanatçısı. Onun da yaşamının diğer bir tutkusu müzik. Dinçel daha çok müzikçilerini anlatmış Çoksesli kitabında

kurban bayramıııı=)=D

kurban bayramı sızce onemı ne dır bu sene pek eylencelı gecmedı aslında yanı ben pek zevk alamadım sıkıcıydı gecen bayramlar daha eglencelı oluyodu bızım fabrıkaya bır suru kurban gelıyodu onları ızlıyoduk zevklıydı:Dee artık gıttıkce zevksızlesıyo napalım ıdare edecez pekı sızın nasıl gectı sımdı mı daha zevklı bayram yoksa bu snemı =Sevt bence gecen seneler daha Bİ IYIYDI HERKESIN BAYRAMI MUBAREK OLSNNN

duman

duman


sebnem ferah:)



sebom ya karızmaya bak sennn =)

yasasın blogumu actımss :)

evt herkesi siteme beklerim :D:)